KAYNAK – POLİTİKYOL

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen 2016-2017 Yükseköğretim Akademik Yılı Açılış Töreni’nde rektör seçimleriyle ilgili; yaşanan tecrübelerin yükseköğretim sistemini hem üniversite hem de YÖK bakımından yeniden bir yapılandırmaya ihtiyaç olduğunu gösterdiğine dikkati çekip şunları söyledi:

“Üniversitelerimiz halen var olan, rektör adaylarının öğretim elemanlarının oylarıyla tespit edildiği sistemin kendisi bir sorun haline dönüşmüştür. Görünüşte demokratik olan rektörlük seçimleri üniversitelerde gruplaşmaları, hizipleşmeleri, kırgınlıkları artıran bir işleve bürünmüştür. Üniversite içinde zaten çok yıkıcı bir şekilde yaşanan bu süreç YÖK’ün ve Cumhurbaşkanının takdiriyle daha da sıkıntılı bir boyut almaktadır. Bunun için rektör atamalarındaki mevcut usulden vazgeçilmesi, üniversitelerimizin de ülkemizin de yararına olacaktır diye düşünüyorum. Aynı şekilde genel olarak yükseköğretim sisteminin ciddi bir yeniden yapılandırılmaya tabi tutulması gerekiyor.”

Bu cümleler Cumhurbaşkanı tarafından söylendiği için elbette önemlidir. Ama işin ilginç ve üzücü olan yanı koca kelli felli Profesörler ve Rektörler pastadan pay alabilmek için Cumhurbaşkanı’nın söylediklerini apar topar mantığa bürümeye çalıştılar. Bu tavrınız en çok da bu ülkeye ve Cumhurbaşkanına zarar veriyor. Sizlerin görevi söylenenleri mantığa bürüyüp sonuca ulaşmak değil, bir şeyler söyleyip mantıksal süreçler sonunda bir sonuca ulaşmaktır. Buna da bilim denir.

İstedik ki Cumhurbaşkanı’nın başlatmış olduğu bu tartışmaya bizim de katkımız olsun. Ne de olsa ülke de MEB’de eğitim de hepimizin. Cumhurbaşkanı’nın da belirttiği üzere rektörlük seçimlerinde ve yükseköğretimde ciddi sıkıntılar vardır. Bu tartışmaya Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın ve MEB’in beyni konumundaki Müsteşar Yusuf Tekin’in özellikle akademisyen kimliğiyle katkı sağlamasının yerinde olacağını düşünüyoruz. Tüm bu tartışmalar yaşanırken Resmi Gazete’de yayınlanan KHK’la ile, rektörlük seçimleri kaldırıldı. 2547 sayılı Kanunun 13’üncü maddesinde yer alan “Devlet üniversitelerinde rektör, profesör akademik unvanına sahip kişiler arasından görevdeki rektörün çağrısı ile toplanacak üniversite öğretim üyeleri tarafından seçilecek adaylar arasından Cumhurbaşkanınca atanır” ifadesi değiştirilerek “Devlet üniversitelerinde rektör Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanır” denildi.Yani 676 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çerçevesinde, devlet ve vakıf üniversitelerinin rektörleri bundan böyle YÖK’ün önereceği üç aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanacak. Rektörlük seçimlerinin kaldırılması özü itibarıyla bir şeyi değiştirmemiştir. Önceden de seçimler göstermelikti. Zaten Cumhurbaşkanları YÖK’ün sübjektif olarak belirlediği üç kişi içerisinden istediğini atıyordu.

Evet ve maalesef süreç içerisinde rektörler, REKTÖRden REK(ta)TÖRe dönüşebilmektedir. Yani rektörü kim seçerse seçsin rektör bir süre sonra tek otorite olup, astığım astık kestiğim kestik moduna geçebilmektedir. Ayrıca çeşitli guruplar üniversiteleri ve ihaleleri çıkar kapısı olarak gördüklerinden seçimlere müdahil olabilmektedirler.Tüm bu nedenlerden dolayı rektör ve üniversite bu anlamda farklı guruplardan ve sermayeden özerk olmalıdır. Üniversite, üniversitenin tüm bileşenlerinden oluşan bir kurul tarafından yönetilmelidir.
Ülkemizde, OECD ülkelerinin çoğunda uygulanan atama sistemi ile rektör atanamaz. Ülkemizin koşulları buna uygun değildir. Hangi iktidar gelirse gelsin atadığı rektör aracılığıyla üniversiteye hâkim olmak isteyecektir. Bu durum üniversitenin özerkliğini ve özgürlüğünü öldürecektir. Özerkliğin ve özgürlüğün olmadığı yerde bilim üretemezsiniz.
Özerk üniversite, katılımcı ve demokratik bir yapıda inşa edilmelidir. Akademik personel, idari personel ile öğrencilerin esas bileşenlerini oluşturduğu üniversitede, tüm karar alma mekanizmaları bu unsurların aşağıdan yukarıya doğru doğrudan demokratik katılımı ile oluşturulmalıdır. Etkileşim kanalları yerel ve ulusal düzeyde kurulacak platformlarla güçlendirilecek üniversite, topluma karşı sorumluluklarını da yerine getirmelidir. Üniversitelerde tüm kurulların oluşumu demokratik seçimlerle oluşturulmalıdır. Kurullar üniversitenin yönetiminden sorumlu olmalıdır. Rektör ve dekan, üniversite ve fakülte dışı ilişkilerde temsilci, iç ilişkilerde ise eşitler arasında birinci konumunda olurlarsa sağlıklı bir yönetim olur.

Üniversiteler toplumun ana sürükleyici lokomotifleridir. Bu kurumlar toplumun ufkunu açan, aydın yetiştiren, demokrasi kültürünü geliştiren, bilim üreten yapılar olmak zorundadır. Üniversiteler susamaz. Üniversite susarsa toplum susar. Üniversiteler işlevleri dolayısıyla ülkenin siyasal, hukuksal ve sosyal sorunlarının çözümünde de önemli bir rol oynamak zorundadır. Akademisyen susamaz. Yok kadromu daha almadım, yok biraz daha para kazanmam tarzı savunma mekanizmalarıyla orta sahada top çevirerek akademisyen olunmaz ve bu akademik etiğe aykırı bir durumdur. Hangi gerekçeyle olursa olsun akademisyen gerçekler karşısında susamaz. Eğer susarsa zaten ilerde üniversite falanda kalmayacağı için uzun vadeli kendisi de kaybeder. Akademisyenin konuşabilmesi için; merkeziyetçi ve tek adam yönetimine dayanan bir üniversite anlayışı yerine ÖZERK, KATILIMCI ve DEMOKRATİK bir yönetim modeli olmalıdır.

Bilimsel, mali ve idari özerkliği olan, Türkiye gerçeğinden kopmayan, ancak her alanda evrenselliği yakalayan, akademik rekabet ve demokratik katılım ilkelerini benimseyen, bilgi çağının üniversitelerini hedef alınmalıdır. Yoksa bilim üretemezsiniz, siyasal otoritenin ve rektörlüğün gölgesinde bilim üretilmez. Ayrıca üniversite özerk değilse, sadece siyasal gücün istediği konularda ve istediği zamanlarda bildiri yayınlamak zorunda kalır. Aksi durumlarda akademisyenler tehdit ve baskılarla sindirilmektedir.

Üniversiteler konusu sadece rektörlük seçimleri olarak ele alınmamalıdır. Kapsamlı bir yükseköğretim reformu gerçekleştirilmelidir. Yükseköğretimde gerçekleştirilmesi gereken reformu kısaca şu şekilde formüle edebiliriz.

YÜKSEKÖĞRETİM REFORMU

YÖK Kaldırılmalıdır!

YÖK kaldırılarak üniversiteler arası kurul etkin konuma getirilmelidir.
YÖK kaldırılmalıdır. Üniversitelerin bilimsel, idari ve mali özerkliklerini koruyacak şekilde, eşgüdümü sağlamakla yükümlü yeni bir üst kurul oluşturulmalıdır. Üst kurulun esas işlevi yükseköğretimde eşgüdümü sağlamak ve yükseköğretim planlaması yapmak olmalıdır.
Üniversiteler arası eşgüdüm sağlama ve yükseköğretim stratejileri geliştirme görevi üniversiteler arası kurula devredilmelidir. Üniversiteler arası Kurul kendi içinden bir başkan ve yürütme kurulu seçmeli ve bu kurul sürekli görev yapmalıdır.
Devletin yükseköğretimdeki rolü üniversitelerin yönetimini ve işleyişini belirlemek yerine, genel hedefleri belirleme ve sonuçları değerlendirmekle sınırlandırılmalıdır. Üniversitelerin yönetim süreçlerinde saydamlık, hesap verebilirlik ve katılımcılık ilkelerine göre hareket etmeleri güvence altına alınmalıdır. Kurumsal özerklik ilkesi güçlendirerek üniversiteler üzerindeki merkeziyetçi baskı kaldırılmalıdır.
Akademik yapı ve ortaöğretimden yükseköğretime geçişin esaslarını belirleme yetkisi oluşturulacak üst kurula verilmelidir. Üniversitelerin akreditasyon süreçlerinin özerk bir yapı eliyle yürütülmesi sağlanmalıdır. Siyasi otoritenin, üniversitenin özerkliğine, tarihten gelen misyonu ve kendine özgü konumuna ve akademik özgürlüğüne saygılı olması güvence altına alınmalıdır.
Öğrenci konseylerinin hem fakülte düzeyinde hem de üniversite senatolarında temsil edilmesi yoluyla öğrencilerin üniversite yönetimine katılmalarının önü açılmalıdır.

Üniversitelere çağdaş evrensel kriterler getirilmelidir!

Yükseköğretimin yapılandırılmasında AB’nin Bologna süreci ile OECD’nin özerklik kriterleri önemle dikkate alınmalıdır. Üniversiteler, daha iyi eğitim için eğitim kadroları, eğitimin içeriği ve araştırma potansiyelleri açısından kendi aralarında yarışan, toplumla, bulundukları yöreyle bütünleşen, sanayi kesimleri ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapan, yerel araştırmalara ve toplumsal değişime katkıda bulunan kurumlar haline getirilmelidir

Üniversiteye giriş sistemi yeniden yapılandırılmalıdır!

Öğrenciler YÖK’ün eşgüdümünde üniversiteler tarafından belirlenecek toplam ve bölüm kontenjanları çerçevesinde lise aşamasında, yüksekokul ve üniversitelere yönlendirilmelidir. Belirli üniversitelere ve bölümlere taleplerin yoğunluğu halinde üniversiteler zorunlu yönlendirme testleri uygulayabilmelidir.

Yükseköğretime Daha Fazla Kaynak Ayrılmalıdır!

Yükseköğretime ayrılan kamu kaynaklarının üniversitelerin arasında hangi ölçüt ve esaslara göre dağıtılacağı açık ve şeffaf bir biçimde ilan edilmelidir. Kaynak tahsisinde üniversitelerin belirlediği ihtiyaçlar esas alınmalıdır. Üniversitelere ilave kaynak yaratma ve kaynakları kullanma konusunda geniş yetkiler tanınmalıdır. Fasıl ve kalemlerden oluşan bütçe yerine “torba bütçe” uygulaması getirilmelidir.

Üniversitelerde Nitelik Artırılmalıdır!

Üniversitelerin dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmesi sağlanmalıdır. Yükseköğretimde meydana gelen hızlı genişleme ve kalite sorunları üniversiteler ve paydaşları ile birlikte çözülmelidir. Üniversite yönetişiminde akademik değerlendirme ve kalite güvencesi kavramlarına işlerlik kazandırılmalıdır. Üniversitelerin kalite değerlendirmesinin güvenilir ve bağımsız kuruluşlar tarafından yapılması sağlanmalıdır. Çok sayıda üniversitemizin dünya sıralamasında ilk 500 ve ilk 200 üniversite arasına girmesi sağlanmalıdır. Kamu ve vakıf üniversitelerinin tümü dünyadaki çağdaş üniversiteler düzeyinde yüksek nitelikli eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma yapan, teknolojik ve bilimsel gelişmelere öncülük eden bir düzeye getirilmelidir.

Bilimsel Araştırmalar

Tüm bilimsel araştırmalara ve Ar-Ge çalışmalarına daha fazla kaynak ayrılmalıdır. Öğretim elemanlarımızın, başta AB ülkeleri olmak üzere, farklı ülkelerde yürütecekleri bilimsel araştırmalara verilen mali ve idari destekler artırılmalıdır. Üst düzey bilimsel araştırma yapılması ve nitelikli öğretim elemanı yetiştirilmesi desteklenmelidir. Bu amaçla, üniversitelerde yüksek lisans ve doktora programlarına ağırlık verilmesi özendirilmelidir.
Yurt içi ve yurt dışı olanaklardan en üst düzeyde yararlanarak, ülkemize tıp eğitimi dışında her yıl en az 15 bin yeni doktoralı eleman kazandırılması sağlanmalıdır. Doktoralı eleman sayısı artırılarak üniversitelerin öğretim elemanı ihtiyacını karşılamanın yanı sıra sanayinin daha fazla yüksek vasıflı eleman istihdam etmesi sağlanmalıdır. Ödül ve teşvikler artırılarak bilimsel yayınların sayısının ve kalitesinin yükselmesi sağlanmalıdır. Disiplinler arası araştırma merkezlerini ve enstitüleri özendirecek teşvikler sunulmalıdır.

Lisansüstü eğitim gören öğrenciler desteklenmelidir!

Lisans üstü eğitimini yurt içi ve yurt dışında gerçekleştirecek olan öğrencilere ek destek sağlanmalı; çağımızın yeni disiplin, branş ve sektörlerinde doktora düzeyinde eğitim almaları için her yıl gençlerimiz tümüyle kamu kaynakları ile desteklenmeli; bu öğrencilerin eğitim ve gelişimi yakından izlenmelidir.
Üniversitelerimize ve araştırma kuruluşlarımıza gerekli kadro ve kaynak sağlanmalıdır!
Üniversitelerimize ve diğer araştırma kuruluşlarımıza ihtiyaç duydukları kadrolar öncelikle tahsis edilmeli, bilimsel yayın ve araştırma için ihtiyaç duydukları kaynaklar sağlanmalıdır. Yurt dışındaki Türk bilim adamları ve Türkiye üzerinde araştırma yapan yabancı uyruklu bilim adamlarıyla çok yakın işbirliği yapılmalı, onların araştırmaları ve yayınları devletçe desteklenmelidir.

Yükseköğretim Programları

Yükseköğretim ile istihdam ilişkisi kapsamlı bir planlamayla güçlendirilmelidir. Lisans programlarında yandal ve çift anadal programlarının artırılması sağlanmalıdır. İnternete dayalı uzaktan öğrenme yöntemleri ile derece ve mesleki sertifika programları oluşturulmalıdır. Açık Öğretim programlarından yararlanma maliyetleri düşürülmelidir.

Akademik Personel

Devlet üniversitelerinde görev yapan öğretim elemanlarının ve idari personelin maaşları iyileştirilmeli ve özlük hakları AB standartlarına yükseltilmelidir. Akademik personelin araştırma ve eğitim faaliyetlerini gelecek kaygısı yaşamadan, siyasi baskı altında kalmadan sürdürebilmeleri sağlanmalıdır. Öğretim elemanlarımızın, uluslararası değişim programlarından daha rahat yararlanması için gereken düzenlemeler yapılmalıdır.

Akademik yükseltmelerde temel kriter araştırma performansı olmalıdır!
Üniversite öğretim üyelerinin ulusal ve uluslararası niteliklerde bilimsel araştırma performansı, atamalarda öncelikli ölçüt olarak dikkate alınmalıdır.

TEILEN