KAYNAK – BİRGÜN

Bilimi ve aklı ön plana almıyorsan istersen 5 bin akademisyen, 400 bin öğretmenle yap müfredatı; sonuç değişmez. Üstelik müfredatı değiştirmek de tek başına çocuklarımızı geleceğe hazırlamaya yetmez!

Milli Eğitim Bakanlığı yeni eğitim müfredatını paylaşmaya hazırlanıyor. Müfredat bir eğitim sisteminin önemli unsurlarından. Okulda öğrenciye kazandırılması planlanan bir alanın eğitim öğretimiyle ilgili öğrenme yaşantıları düzenekleridir. Müfredat değişmelidir, bugünün eğitim sitemi ve müfredatı bugünün öğrencilerine hitap etmiyor. Ana eksenini üst düzey düşünme becerilerinin kazandırılmasının ve bunların yaşam becerilerine dönüştürülmesinin oluşturacağı bir müfredat değişikliği yapılmalıdır. Mutlu bireyler oluşturma amacıyla bütüncül bir bakış açısıyla değişiklikler yapılabilir. Maalesef ülkemizde yıllar içerisinde yapılan müfredat değişiklikleri yeterli ihtiyaç analizlerine dayanmadan yapılmıştır. Program geliştirme ilkelerine hakim olmayan ekiplerce üzerinde toplumsal uzlaşı olmadan yapılmıştır. Bir bakıyorsunuz pilot uygulamalar yapılırken kitaplar yazılmış. Program geliştirme aşamalarında dışarıdan gelen eleştiriler dinleniyormuş gibi yapılmış ama ciddiye alınmamıştır. Diğer taraftan ihtiyaç analizleri toplumsal bir konsensüsle gerçek uzmanlar tarafından düzenli güncellenmeli ve eğitime yansıtılmalıdır.

Dünyada ortalama 5 yılda bir müfredatlar değişir!

Müfredatta tabi ki değişimler olmalıdır. Dünyada ortalama 5 yılda bir ihtiyaçlar merkezli müfredatlar değişir ve böylece de eğitimin kalitesi artırılır. Ama bu iş nitelikli uzmanlarla toplumun tüm kesimleriyle aklı ve bilimi merkeze alarak bütüncül bir bakış açısıyla yapılır. Bu iş ülkenin kurucu unsuru ve birleştirici gücü, çimentosu olan Atatürk İlke ve İnkılaplarına dokunularak yapılmaz.

Bir müfredat evrensele açıldığı kadar tabi ki de milli de olmak zorundadır. Bu arada millilikten ne anladığımız da önemlidir. Bilimden ve çağdan kopuk bir müfredat olamaz. Müfredatta değişiklik yapılacağını Amerika’yı yeniden keşfediyormuş gibi sunmanın bir anlamı yok. Bu çalışmalar literatürde zaten olan şeyler. Ama hele hele ülkenin en çok birliğe ve beraberliğe ihtiyaç duyduğu şu günlerde Atatürk’e saldırarak müfredat yapılmaz. Genel yuvarlak, tatlı cümlelerin içine ve altına başka ajandalar saklayarak olmaz. Eğitim politikaları hükümetler, partiler, çıkar grupları üstü olmak zorundadır. Eğitim birilerinin baskısıyla şu adamı ata, şu adamı görevden al tarzı güç oyunlarıyla gölge dansı yaparak olmaz. Sürekli birilerini tatmin etmek ve dengeleri gözetmek zorunda kalan, ha beni aldılar alacaklar korkusu yaşayan eğitim yöneticisinden kimseye fayda gelmez.

Belediye başkanı, partili ilçe başkanı ve sendikanın her türlü isteğinin arasına sıkışıp kalan eğitim yöneticilerinden kimseye fayda gelmeyeceği gibi de eğitimden başka her türlü işle de uğraşmak zorunda kalır. Bir eğitim yöneticisinin göreve gelmesi ya da görevden alınması birilerinin iki dudağının arasındaysa orada eğitimden başka her şeyin olması kaçınılmazdır.

Öncelikle eğitimin genelinin daha demokratik ve laik olması gerekmektedir. Daha demokratik eğitim; her sendikadan insanların yönetici olabilmesidir. Yöneticilerin liyakate göre atanmasıdır. Herkese soruşturmalarda eşit ve adil davranılmasıdır. İnsanların bir yere yönetici olabilmek için tüm tarafların bilmesine rağmen sendika değiştirme oyunu oynamamasıdır. Demokratik eğitim; Atatürk’e hakaret edenlerin ödül gibi terfi ettirilmemesidir, kadınlara ve diğer toplum kesimlerine hakaret edip ötekileştiren eğitim yöneticilerinin yaptıklarının üstünün soruşturmalarla kapatılmamasıdır. Ceza almaları gerekirken vekalet olan kadrolarının ödül gibi asıl kadrolara çevrilmemesidir. Eğitimin bir yaşı 25 yıldır. Efendiler, süreç içerisinde bu yapılanların karşılığı olarak bu ateş hepimizi yakar. Çünkü eğitimde bir eker bin alırsınız. Kraldan çok kralcıların yaptıkları tüm eğitimimize zarar vermektedir. Her kim ki suçludur, mutlaka hesap sorulmalıdır. Ama birileri ufacık şeylerden açığa alınırken kimileriyse aklınıza gelebilecek her şeyi yapmalarına rağmen kendilerine bir şey olmuyorsa kimse bunun hesabını bir gün hukuk karşısında ve vicdanlarda veremez.

Demokratik eğitim için öneriler

Demokrasinin işlemesi eğitim düzeyi yüksek yurttaşlara bağlıdır. Ancak bireylere demokrasinin öğretilmesi ve bireylerin demokratik ortam yaratılarak demokrasiyi yaşam biçimi haline dönüştürmeleri de eğitimle mümkündür. Kısacası demokrasinin işleyişinin önündeki engeller demokrasiyle ortadan kaldırılabilir. Eğitim sistemimizde ve okullarımızda demokratik eğitimi şu şekilde hâkim kılabiliriz: Eğitim sistemi ve okulun yönetimi demokratik ilkeler ışığında işlemelidir. Kararları uygulayacak ve karardan etkilenecek kişiler karar alma süreçlerine dahil edilmelidir. Eğitim yöneticileri ve okul yöneticileri, siyaset kurumunun isteklerine göre değil, eğitim yönetimi alanında uzmanlık ve yeterliliğe göre göreve getirilmelidir. Eğitim yöneticileri bu yeterlilikleri taşıyanlar arasından, öğretmenlerce seçilmelidir. Okullarda öğrencilerin demokrasiyi yaşamaları için, sınıf başkanları genel seçimlerde olduğu gibi seçilmelidir. Veliler eğitim sürecinde aktif görev almalıdır. Okullardaki eğitsel kollar, demokrasi ilkelerinin yaşama geçirilmesi için de kullanılmalıdır.

Demokratik eğitimin olmazsa olmazı laikliktir, bu nedenle eğitim sisteminde görev yapan herkesin laikliğin temel ilkelerine uygun davranış göstermeleri gerekir. Kısaca laik eğitimi de ele alalım.

Laik eğitim için öneriler

Devlet yönetiminde ve eğitim sisteminde laikliğin hakim kılınması, laiklikten ödün verilmemesi, öncelikle devletin geleceği, sonra toplumun birliği ve beraberliği, bireyin yaşamı için hayati bir önem taşımaktadır. En önemlisi demokrasinin daha iyi işlemesi için gereklidir. Laik eğitim için şu önerilerde bulunulabilir: İlgili yasalar uygulanmalı, eğitim Atatürkçü düşünceye göre şekillendirilmelidir. Laik eğitimden sapmaları engellemek adına denetim sistemi etkin olarak işletilmeli, öğrencilerin çağdaş, özgür, laik düşünceye sahip, üretici, yaratıcı ve yapıcı olmaları sağlanmalıdır. Yasalara saygılı, kendi hak ve özgürlüklerini bilen ve savunabilen bireyler yetiştirilmeli, eğitim programları laik eğitim çerçevesinde oluşturulmalıdır. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri seçmeli olmalı, bu dersin içeriği Ahlak Bilgisine ağırlık verecek şekilde yeniden belirlenmelidir. Din adamı, sadece yükseköğretim düzeyinde yetiştirilmelidir. Özel okullar, dershaneler ve vakıflarda verilen eğitim öğretim sürekli denetlenmeli, demokratik ve laik eğitim konusunda bilimsel araştırmalar yapılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, vergi veren her yurttaşa eşit hizmet sunmalıdır. Laik eğitime uygun olmayan kitaplar öğrencilere önerilmemelidir. Milli Eğitim Bakanlığının yayın ve kitaplarla ilgili politikaları gözden geçirilmelidir.

Yukarıdaki bilgiler ışığında şu an aktif olarak görev yapan pek çok eğitim yöneticisi anayasal suç işlemektedir. Eğitim yöneticileri istedikleri gibi değil hukuk kurallarına uygun davranmak zorundadırlar işlerini. Örneğin okullarda laikliğe aykırı uygulamalar yapamazlar. Okul panolarına ‘Zafer İslamındır’ tarzı yazılar asamazlar, sosyal medya üzerinden toplumun diğer kesimlerini aşağılayıcı, ötekileştirici, kadını metalaştıran açıklamalar yapamazlar.

Torba yasa yapar gibi torba müfredat yapılmaz!

Müfredat taslaklarına 5-6 tane olumlu şey koyup aradan da çaktırmadan ülkenin ana taşıyıcı kolonları altından çekilmez. Daha demokratik bir müfredat diyerek birtakım kavramları cilalı, parlak ve albenili, şeker jelatinlerinin içine koyarak demokratik bir müfredat olmaz. Bilimi ve aklı ön plana almıyorsan istersen 5 bin akademisyen, 400 bin öğretmenle yap müfredatı. Sonuç değişmez. Müfredat uzman program geliştirmecilerle ve toplumun tüm kesimin katılımıyla bilimsel veriler ışığında yapılmak zorunda olan bir iştir. Müfredat gelişimsel bir süreç içinde sürekli yenilenmelidir. Ayrıca ulusal sınavlar gerçeği olduğu sürece müfredata ne koyarsanız koyun tek başına yetmez, nitekim zorunlu olarak öğrenci merkezli etkinlikler yerine sınav testlerine yönelecektir. Öğretmen niteliği, fiziksel donanım ve sınıf mevcudu gibi faktörler de müfredatın uygulanmasını etkileyecektir. Diğer taraftan ülkemizde bölgeler arası farklılıkların çok olmasından dolayı merkezi müfredatlar çok etkili olamayabiliyorlar.

Sonuç itibariyle ülkemiz adına eğitimi her zamankinden ve daha fazla yeniden düşünmemiz gereken bir zamandan geçiyoruz. Herkese her yerde dünya standartlarında ücretsiz bir eğitim sunabilmek için eğitim sistemimizde reformlar yapmamız gerekiyor. Müfredat değişikliği de bunun önemli bir ayağıdır. Ama bu; İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük derslerini kaldırarak, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerini 1.sınıftan başlatarak, pozitivizmi kötüleyip aklı ve bilimi ikinci plana atarak, alfabeye dil uzatarak olmaz. Ülkenin taşıyıcı kolonlarını yıkarsanız hepimiz altında kalırız. MEB’in de Talim Terbiye Kurulu Başkanlığınca yakın zamanda kamuoyuna açıklayacağı ve tartışmaya açacağı taslak müfredatta bu söylenenleri dikkate alacağını düşünüyorum. Müfredatımızdaki kazanımlar bilgi, kavrama ve uygulama ağırlıklıdır, yani alt düzeydedir. Oysa ki PISA gibi uluslararası sınavlarda ölçülen analiz, sentez ve değerlendirme düzeyindeki kazanımlar müfredatımızda daha azdır. Müfredat tüm paydaşların gerçekten fikirleri alınarak “Birlikte Yaşamayı Öğrenme” ilkesi merkezli olarak gerçek uzmanlarca yazılmalıdır. Türkiye hepimizin eğitim hepimizin.

TEILEN