KAYNAK – EĞİTİM AJANSI

Hocam Yeni Bakanın Eğitim Hattını Öğretmen Üzerinden Tanımladığını Görüyoruz, Bu Ne Anlama Geliyor?

Aslında eğitimin bilimini, tarihini, felsefesini, yönetimini bilen herkes, eğitimi bir sistem düşüncesi içinde ele alacağından, doğal olarak eğitimin büyük resmini görür ve eğitimin en ana unsurunun öğretmen olduğunun farkına ve önemine varır. Sayın Ziya Selçuk da bu nedenle öğretmenlere mektup göndermekten, yaptığı açıklamalara hep öğretmen merkezli açıklamalar yapıyor. Çünkü eğitim bilimci olduğu kadar alandan da gelen bakan, Türkiye’nin eğitiminin bir ekosistem içinde öğretmenler tarafından hareket ettirileceği düşüncesiyle, öğretmenlerin önemini bilerek hareket ediyor.

Peki, Öğretmen Bu Kadar Önemli De Biz Öğretmene Gereken Değeri Verebiliyor Muyuz, Bu Yönüyle Öğretmenlerin Sorunları Nelerdir?

Evet, öğretmen “Babam beni gökten yere indirdi, öğretmenim beni yerden göğe yükseltti” analojisindeki kadar önemlidir ve bu önem uzun uzun felsefi ve pedagojik olarak konuşulabilir. Ama buradaki asıl önem; “Eğitim demek, öğretmen demektir”den geliyor. Yani eğitim politikasının temeli öğretmendir. Eğitim pek çok unsurun bir araya gelmesiyle oluşur. Elbette eğitimin içinde öğrenci, aile, okul, müfredat vb. vardır. Ama bunların hiçbirisi yoksa da eğitimin yapılmasına imkân veren tek unsur öğretmendir. Eğer okulumuz yoksa da öğretmen eğitimi verebilir, müfredat yoksa da… Eğer öğretmen iyi bir öğretmense eğitimi verebilir. Ailesi çocuğu sahipsiz bırakıyorsa da öğretmen o çocuğa sahip çıkabilir, ona eğitimini verebilir. İşte tüm bu nedenlerle öğretmen, işin temeli olduğundan, eğitim demek öğretmen demektir. Bu nedenle öğretmeni yaşat ki, eğitim sistemi yaşasın diyoruz, öğretmen olmak bir “can”a dokunmaktır diyoruz. Yani eğitim sistemi tüm gücünü öğretmenden alır. Şöyle ki; öğretim programları kötü ve kanatsız da olsa, adanmış nitelikli öğretmenler bu öğretim programlarını verebilirler. Bunun için de öğretmenlik yalnızca atanmışlık değil, adanmışlık mesleğidir.

Hocam, Öğretmene Bu Kadar Büyük Anlamlar Yüklüyorsunuz Da, Sorunları Olan Öğretmen Tüm Bunları Nasıl Yapacak?

Tam da bu, bu kadar önemli olan öğretmen sorunların içinde nasıl motive olacak, başarıyı yakalayacak? Okulların açılacağı şu günlerde kesinlikle “Türkiye’nin Bir Öğretmen Sorunu Vardır” diyebiliriz. Sözleşmeli-ücretli-atanamayan öğretmenlerden, sözleşmeli öğretmenlerin ailelerinden ayrı olmasına, öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesine, öğretmen adaylarının KPSS sınavında ÖABT netlerinin, yani kendi alan bilgilerinin düşük olmasına pek çok şeyi konuşabiliriz. Ama tüm bunları yaparken büyük resmi kaçırırız. Unutmayalım ki, tüm bunlar eğitimimize sistem yaklaşımının hâkim olmamasının sonuçlarıdır. Yani alttaki ana sorunlar çözülmeden bu sorunlar çözülemez.

                 Ana Sorunlar Dediğiniz Nedir, Yani Bu Problemler Hep Devam Mı Edecek?

Ana sorunlar dediklerimiz, eğitimimizin ana hatlarıyla bir ekosistem düşüncesi içinde tüm unsurlarıyla bütünsel ve veriye dayalı olarak dönüşmesiyle çözülebilir. Tüm bu dönüşüm içinde de öğretmen seçme, yetiştirme ve eğitiminde yeni bir modele geçmeliyiz. Bu model öğretmen adaylarının seçiminden yetiştirilmesine, eğitimine, iş başında sürekli geliştirilmelerine varıncaya kadar yeni bir model olmalıdır.

Bu Dediğiniz Yeni Öğretmen Yetiştirme Modeline Geçmek Öyle Kolay Bir Şey Mi, Biz Ülke Olarak Bunu Yapabilir Miyiz?

Bakın, bizim çok ciddi bir eğitim tarihimiz, özelde de, öğretmen yetiştirme deneyimimiz var. Yani biz eğitim bilimleri açısından Amerika’nın eğitim bilimleriyle, Avrupa pedagojisinden çok geri değiliz. Köy enstitüleri, öğretmen liseleri, öğretmen okulları vb. çok ciddi bir öğretmen yetiştirme deneyimidir. Adına öğretmen akademileri mi deriz, kent enstitüsü modeli mi deriz, öğretmen özerkliğini, sürekli gelişimini, yükselmesini ve istihdamını içeren yeni bir modele geçmeliyiz. Öğretmen yetiştirmedeki 1970’lerde hızlandırılmış ve mektupla öğretmen yetiştirilmesinden, 1996 yılında 50 bin üniversite mezununun sınavsız ilkokul öğretmeni atanmasına, nitelikten uzak, negatif örneklerden gerekli dersleri çıkarmalıyız. YÖK, 1982 yılında 12 Eylül 1980 askeri darbesinin bir hediyesi olarak tüm öğretmen yetiştiren kurumları üniversitelere bağlamış, birkaç gün içinde tecrübesiz elemanlara doktora yaptırıp kendince kadrolar yaptırarak 130 küsür yıllık öğretmen yetiştirme tecrübemizi adeta silindir gibi ezip, yerle bir etmiştir.

                                  Ta Buralara Mı Bağlıyorsunuz Öğretmen Sorunlarını?

Evet, kökleri buralardan geliyor. Gelinen noktada eğitim fakülteleri öğretmen yetiştirme yönüyle pek çok açıdan iflas noktasına gelmiştir. Şöyle ki; öncelikle hangi öğrencilerin bu fakültelere nasıl seçildiği meselesi var. En iyi öğrencileri buraya yönlendirebilmeliyiz. Diğer taraftan eğitim fakültesindeki öğretmen adayları 3. ve 4. Sınıfta tamamen KPSS sınavına ve test çözmeye odaklanırken, bu fakültelerin öğretim üyeleri de enerjilerini makale yazmaya ve kendi yükselmelerine vermektedirler. Düşünsenize, tamamı uygulama üzerine bir meslek olan öğretmenlerin eğitim fakültelerindeki uygulama dersi oranı %14’lerde. Ama son kapatılan öğretmen okulunda %52’lerdeydi.

O Zaman Uygulamanın Fazla Olacağı, İyi Öğrencilerin Eğitim Fakültelerini Tercih Edeceği Bir Model Mi?

Adına Kent Enstitüleri ya da Öğretmen Akademileri denir, ama eğitim fakültelerimizin tecrübelerini de dışlamayacak şekilde, daha iyi öğrencilerin burs, barınma gibi teşviklerle buralara çekildiği, başarılı öğrencilerin öğretmenlik mesleğine yönelmeleri için öğretmen maaşlarının arttırıldığı, buradaki öğretim üyelerinin yetiştirdiği öğretmenlerin kalitesine göre yükselebildiği komple bir modelden bahsediyoruz. Ancak böyle bir modelle, öğretmenliği yeniden saygın ve çekici bir meslek haline getirebiliriz. Bu modelle uygulama ve staj yapma olanakları artmış öğretmenler, iş başında da yine bu kurumlarda meslek içi eğitim seminerleri almalıdırlar.

                                      Son Olarak Ekleyecekleriniz Var Mı?

Tüm bu sorunlar yetmiyormuş gibi, bir de emeğin çalındığı öğretmen mülakatları çıkarıldı. Oysaki mülakat demek; torpil demektir. Bu mülakatla bağlantılı olarak atanamayan öğretmen sorununun çözümü, KPSS sınav sistemi vb. için, hem rastgele bankamatik, sıkıştırılmış formasyon verilmemeli hem de bu sınav sistemi, bu model içerisinde yeniden gözden geçirilmelidir. Diğer türlü pedagojik formasyonlar patolojik formasyona dönüşmektedir. Hesap verebilirlik olmalı ve MEB ile YÖK arasındaki bu konudaki uyumsuzluk giderilmelidir. Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik kaldırılmalıdır, öğretmenin sözleşmelisi ücretlisi olmaz. Ve sözleşmeli öğretmenler bir an önce ailelerine kavuşturulmalıdırlar. KPSS sistemi değiştirilmelidir çünkü KPSS en iyileri değil ezberi iyi olanları seçmektedir. Öğretmen adaylarının hem eğitim fakültesine hem de mesleğe kabulünde kişilik özeliklerini de ölçen çoklu değerlendirme sistemleri kullanılmalıdır. Yine bu modelde YÖK buralara öğrenci alırken başarı barajlarını çok daha fazla artırmalıdır. Tüm bunları içine alan genel bir öğretmenlik meslek yasası çıkarılmalı ve öğretmenler tüm aşamalarda aktif olarak karar alma süreçlerine katılmalıdırlar. Ve önce öğretmen diyen, genel bir ekosisteme dayalı eğitim sistemi içinde yeni bir öğretmen yetiştirme sistemi. Kısacası Türkiye’nin Yeni Bir Öğretmen Seçme, Yetiştirme ve Eğitme Modeli İhtiyacı Var. Çünkü bir eğitim sisteminin kalitesi öğretmenlerinin kalitesini aşamaz. Ve bu yeni modeli getirmeyi başaranları da eğitim tarihi günümüzün Hasan Ali Yücelleri, Baltacıoğulları, Tonguç Baba’sı olarak yazacaktır. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…

TEILEN