KAYNAK – EĞİTİM AJANSI

MEB, Ötekileştirmelerin Panzehiri Olarak Birlikte Yaşama Kültürünü Vermek Durumundadır

Unutmayalım, Hepimiz Diğerine Göre Ötekiyizdir

Sorun Öteki Olmak Değil, Ötekileştirmektir

Bir üniversitenin yaptığı araştırmaya göre, gençlerin % 90’ı kızlarının diğer gruptan birisiyle evlenmesini kabul etmeyeceğini, %80’ini öteki komşu istemediğini, % 84’ü de çocuklarının çocuklarıyla arkadaşlık etmesini istemediklerini söylemekle beraber; üniversiteler en çok eşcinsel, ateist ve başka dinden olanları kendilerine uzak hissediyorlar. % 84 ötekilerle iş yapmayacağını, %80 ötekilerden birini işe almayacağını belirtiyor.Bu ötekileştirmelerden birbirimize ne kadar uzaklaştığımızı bir kez daha anlıyoruz. İstedik ki; bu ötekileşme nedir, aile, okul ve sosyal çevreyle nasıl bir ilişkisi vardır ve eğitim aracılığıyla MEB bu ötekileştirmelere nasıl dur diyebilirin felsefi, psikolojik, sosyolojik ve eğitimsel boyutlarını kısaca ele alalım.

“Öteki” kavramının felsefeden tarihe, psikolojiye, sosyolojiye pek çok boyutu bulunmaktadır. Öteki demek; sözü edilen veya benzer iki nesneden önem ve konum bakımından uzak olan demektir. Yukarıdaki araştırmadan hareketle de öteki, biz olmayanın kişileştirilmesidir. Ve öteki o kadar farklı alanlarda kullanılır ki; Doğu’nun ötekisi Batı, erkeğin ötekisine kadındır. Aslında ötekiyle birileri hep değersizleştirilir. Ötekini, antropolojik ve sosyolojik olarak; söylemsel yapı olarak, bir varlık olarak, kültürel nesne olarak ve ampirik nesne olarak öteki şeklinde sınıflayabiliriz. Örneğin; söylemsel yapı olarak ötekini Edward Said’in Oryantalizm kitabında görebiliriz. Ve araştırma sonuçlarından da anlıyoruz ki; öteki kavramının farklı boyutları olmasından dolayı, bu kavram bireyin kimlik oluşumuna da ciddi manada etki etmektedir, gençlerimizinkine ettiği gibi.

Bu Ötekileştirmeler Toplumsal İletişimi Engeller

İnsanın, duyguları olan sosyal bir varlık olduğunu düşündüğümüzde, ötekileştirmelerin oranının artması, sağlıklı bir toplumsal iletişimi engelleyecek, ciddi çatışmalara ve kamplaşmalara yol açacaktır. Ve ötekini psikolojik ve sosyolojik boyutuyla incelediğimizde, toplum içerisinde ötekileştirilenler toplumdan soyutlanacak, dışlanacak ve ciddi problemler yaşayacaklardır öteki olarak. Ve yine siyaseten ötekini düşündüğümüzde, farklı fikirleri benimseyenler öteki olarak algılanacak ve bu da siyasi kutuplaşmalara götürecektir. Doğulu-Batılı, dinsiz-dinli, köylü-şehirli gibi vb. etnik ve cinsiyet bakımından üst düzeyde ötekileştirmeler yaşanacaktır.

Unutmayalım, Hepimiz Diğerine Göre Ötekiyizdir

Bizim dışımızdaki herkesi öteki olarak nitelersek, karşımıza sınırsız sayıda öteki çıkacaktır ve biz de diğerine göre ötekiyizdir. Yani hepimiz diğerine göre öteki durumuna düşebiliriz. Çünkü her ben, diğerinin karşısında ötekidir ve böylelikle, ötekini yaratan sayısız benden bahsedebiliriz. Öteki bir yanıyla zenginlikken, yani tasavvufun ifadesiyle öteki, senin cennetindir, insan insanın zehrini alırdır. Ötekindekindeki sıkıntılı nokta, Thomas Hobbes’un “insan insanın kurdudur” la ifade edebileceğimiz ve öteki cehennemdirle en üst noktasına ulaşabilecek bir ötekileştirmedir. Yukarıdaki araştırmada bizi bu yazıyı yazmaya yönlendiren nokta ise; dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de ötekinin sürekli şiddete, baskılara ve savaşa maruz kalabilme tehlikesidir. Bu ötekileştirmelerde, güçlü güçsüze galip gelince, büyük trajediler yaşanabilmektedir.

Öteki Dediklerimizi Zenginlik Olarak Görmezsek…

Hangi konuda olursa olsun, öteki denenleri hoşgörüyle karşılamazsak, zenginliğimiz olarak görmezsek kültürel gerilimler ve çatışmalar kaçınılmazdır. Tüm bu çatışmaların panzehiri olarak MEB, eğitim aracılığıyla, birlikte yaşama kültürünü çocuklarımıza vermek zorundadır. MEB, çocuklarımıza ötekinin de biz olduğunun bilincini vermelidir. Farklı olana karşı olumsuz yaklaşılmaması gerektiğini öğretmek zorundayız.Gençlerimize farklılıklarını ötekine zorla benimsetmeyi değil, kendisinin ve ötekinin farklılıklarının farkında olmayı, herkesin birbirini olduğu gibi kabul etmesini, ortak değerler zemininde uzlaşıp iletişim kurabilmeyi öğretmeliyiz. Yoksa ötekini, yukarıdaki araştırma sonuçlarında olduğu gibi, adeta düşman gibi görüp ötekileştiren, komşu bile olmak istemeyen, çocuklarının çocuklarıyla arkadaşlık bile etmesini istemeyen, beraber iş yapmak istemeyen, işe bile almak istemeyen bir gençlik, birbirine güvenemeyeceği gibi, böyle bir toplumda huzurdan ve sosyal barıştan da söz edemeyiz.

Sorun Öteki Olmak Değil, Ötekileştirmektir

İşte tüm bunları engelleyebilmek için, MEB, çocuklarımıza birlikte yaşama kültürüyle beraber empatiyi, hoşgörüyü verebilmelidir. Bizdeki sıkıntı öteki olmak değil, ötekileştirmektir. Öteki, insanlık tarihi boyunca hep var olmuştur, sorun, ötekini ötekileştirdiğimiz noktada başlıyor. Bu sorunsal, sosyolojik birçok probleme yol açmakla beraber öteki kavramını Kierkegaard, Heidegger, Sartre, ve Levinas gibi pek çok filozof da ele almıştır. Hatta öyle ki; öteki kelimesini kavramsal olarak ilk olarak eski Yunanlılar Yunanca konuşmayanlar için, onları aşağılamak için, barbar olarak kullanmışlardır. Ve tarihsel süreçte görüyoruz ki; ötekileştirme dille beraber, din, sosyal, ekonomik ve milliyet anlamında da kullanılmıştır. Bu soruna dair siyaset, psikoloji, sosyoloji, ekonomi, edebiyat gibi pek çok sosyal bilim alanı, çeşitli teoriler ve çözüm önerileri oluşturmuş olmakla beraber, bizi eğitim boyutu ilgilendirmektedir. MEB, yukarıdaki araştırmanın sonuçlarını ciddiye alıp; ötekileştirmeyi kimlik, etnisite, kültür, çokkültürcülük, önyargı, oryantalizm, bütünleşme, farklılaşma, yabancılaşma, küreselleşme, tolerans vb. boyutlarıyla ele alıp, ötekinin hem özne hem de nesne olduğunun bilinciyle ötekileşen, ötekileştiren bir “öteki” algısına yönelik gerekli çözüm önerilerini üretmelidir. Unutmayalım; öteki, hayatımızda hep olacaktır. Vicdan, akıl ve etik sahibi kişi, ötekini ötekileştirmez; ötekinin farklı varlığını kendisiymiş gibi kabul eder. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…

TEILEN