KAYNAK – EĞİTİM AJANSI

Yoksa İnsanların Üzerine Bombalar Yağdıran Zeki Teröristler Yetiştiririz

Türkiye Bilimsel Çalışmalarda da Bölgesine Öncülük Etmek Mecburiyetindedir

İlimle Geçen Bir Gece, İbadetle Geçen Bin Geceden Hayırlıdır, Aletlerin En Hayırlısı Kalemdir, Bir Şişe Mürekkep, Bir Külçe Altından Hayırlıdır

Yani Bilimden Gidilmeyen Yolun Sonu Karanlıktır

Cumhurbaşkanı, Tuba Ödül Töreni’nde üniversiteler ve bilimle ilgili bir takım açıklamalarda bulunmuştu. Bilimin, belirli ülkelerin tasallutu altında olduğunu, Türkiye’nin birkaç yüzyıl öncesinde olduğu gibi yine bilim insanlarının çekim merkezi olması gerektiğini, Türkiye’nin bilimsel çalışmalarda da bölgesine öncülük etmek mecburiyetinde olduğunu, bilim konusunda nerede yanlış yaptığımıza dair öz eleştiride bulunulmasını; medeniyetler arasındaki farkın bilimin kendisinden ziyade fikri ayrışmadan kaynaklandığını, bilimde ve eğitimde etiğin önemini,bilimin insanlığın ortak faydasına hizmet edecek çıktılar üretmesini ve böylece çatışmaların dinmesini, ülkemizin hedeflerine bilim insanlarının desteğiyle ulaşacağını vurguladı. Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamaları merkezli olarak bilimin gücü, bilim politikalarını ve çözüm önerilerini kısaca ele almaya çalışalım.

Bilimle Bilinmeyenleri Bilinir Kılarız

Tabi ki de ülkemiz bilimde güçlendikçe dünyada rekabet edebilme kapasitesi artacaktır. Bilimdeki ilerlememiz doğal olarak ekonomik büyümemizi ve kalkınmamızı da yükseltecektir. Einstein’ın dediği gibi; ancak bilimle bilinmeyenleri bilinir kılabiliriz. Bu anlamda ülke olarak bilime ve bilim insanlarına ne kadar yatırım yaparsak, o kadar evreni veya olayları deneysel yöntemleri ve gerçekliğe dayanarak oluşturulan düzenli bilgilerle, yasalarla, genel geçer ve kesinlik nitelikleri gösteren sistemsel ve yöntemli bilgilerle anlayabiliriz. İşte Cumhurbaşkanı da bilimin bu öneminden hareketle şunları söylüyor: “Gönül ister ki, dünyanın huzuruna ve refahına katkıda bulunacak bilimsel çalışmalar bizim ülkemizden de çıksın, bizim bilim insanlarımızın damgasını taşısın. Her konu gibi maalesef bilim de belirli ülkelerin tasallutu altındadır. Elbette, burada, tüm suçu, tüm günahı karşı tarafa yıkıp da kendimizi rahatlatmak kolaylığına kapılmıyoruz, böyle bir lüksümüz yok, hiç şüphesiz bizim de eksiklerimiz, bizim de hatalarımız, yanlışlarımız var. Birkaç yüzyıl öncesine kadar, dünyanın tüm önemli bilim insanlarının çekim merkezi olan coğrafyamız, bugün sefalet ve acı içinde kıvranıyorsa, önce kendimizi sorgulayacağız. Nerede yanlış yaptık, yanlışımız nerede, nerelerde aksaklıklarımız var, bunları bir defa aşmamız lazım. Teşhisi doğru koymaz, tespitleri doğru yapmazsak, bundan sonra ne olması gerektiğini de doğru şekilde belirleyemeyiz. Cumhurbaşkanı, bu kısımda, bilimin belirli ülkelerin tasallutu altında olduğundan, ama bunu yıkmak için de öz eleştiri yapmamız gerektiğinden bahsediyor. Ve birkaç yüzyıl önce olduğu gibi, yeniden dünyanın tüm bilim insanlarının çekim merkezi haline gelmeliyiz diyor. O zaman soru şu; bilim neden belirli ülkelerin tasallutu altındadır ve biz ne yaparsak yeniden bir bilim çekim merkezi haline gelebiliriz?

Medeniyetler Arasındaki Fark, Bilimin Kendisinden Ziyade Fikri Ayrışmadan Kaynaklanıyor

Cumhurbaşkanı’nın bilimde ve eğitimde etik vurgusu yaptığı kısım ise şöyledir: “Tarih boyunca bilimi, yaratıcının büyüklüğünün ispatı olarak kullanan da, yaratıcıya isyanın gerekçesi haline dönüştürenler de vardır. Medeniyetler arasındaki fark, bilimin bizatihi kendisinden ziyade, bu fikri ayrışmadan kaynaklanmaktadır. Eldeki imkânların hangi amaçla kullanılacağı tamamen kişinin hayatıyla ve dünyayı algılama biçimiyle ilgilidir.Atomu parçaladıktan sonra bomba da yapabilirsiniz, herkese yetecek kadar elektrik enerjisi de üretebilirsiniz. Barutu en güçlü bombaları imal etmek için de, geçit vermez dağları delip geçmek için de kullanabilirsiniz. Eğitimde-öğretimde bulduğumuz yeni bir yöntemden, ayrımcılığı körüklemek için de, yürekleri birleştirmek için de faydalanabilirsiniz.” Bence konuşmanın en önemli kısımlarından biri, burasıdır. Eğitimde ve bilimde etik çok önemlidir. Etikten yoksun bir bilim ve eğitim; insanlığın yıkımı, manevi değerlerin decadencesi olacaktır. Bilimi ve eğitimi insanlığın yararına, yürekleri birleştirmeye kullanmazsanız, insanların üzerine bombalar yağdıran zeki teröristler yetiştirirsiniz.Unutmayalım; memleketler, Çicero’nun dediği gibi; parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çöker. Bu anlamıyla toplumun tamamı siyasetçi, bilim insanı, eğitimcisi, etik değerleri bir yaşam biçimi haline getirmeli, söylemde değil eylemde yaşayarak göstermelidir.

Bilim, İnsanlığın Ortak Faydasına Hizmet Edecek Çıktılar Üretmeli

Cumhurbaşkanı’nın bilimi çatışmaların panzehiri olarak gördüğü ve bilim insanlarımızın desteğiyle ülkemizin hedeflerine ulaşacağını belirttiği kısım ise şöyledir: “Bilimin, insanlığın ortak faydasına hizmet edecek çıktılar üretmesinden yanayız. Elektrikli araç projesi, petrol odaklı çatışmaların, yıkımların ve acıların dinmesi demektir. Bu gelişmelerin, ülkemizin çevresindeki geniş coğrafyada süren enerji kaynaklarına hakim olma kavgasının bir an önce bitmesine vesile olmasını diliyorum. Türkiye, her alanda olduğu gibi, bilimsel çalışmalarda da bölgesine öncülük etmek mecburiyetindedir. Hem hedeflerimizi gerçekleştirmek, hem vizyonlarımızı gerçeğe dönüştürmek için bilim insanlarımızın desteğine ihtiyacımız var. “ Günümüzdeki hakim bilim politikalarının, ülkemizin hedeflerine, politik konjonktürüne bağlı olarak şekillendirildiğini düşündüğümüzde, Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi, elektrikli araç projesinin başarıya ulaşması petrol odaklı çatışmaları engelleyecek ve acıları dindirecektir. Diğer taraftan, bilim politikalarımızın kalitesi, toplumumuzu bilim toplumuna dönüştürecektir. İşte bu noktada, bilim insanlarımızın desteğiyle Cumhurbaşkanı’nın söylediği üzere, ülkemiz hedeflerine ulaşacaktır.

Peki, Ne Yaparsak Bir Bilim Toplumu Haline Gelebiliriz?

Yukarıdaki saptamalar ve söylemlerin hepsi kulağa hoş gelmektedir, anlamlıdır ve önemlidir. Ama bilimi belirli ülkelerin tasallutu altından kurtarmak, ülkemizi bir bilim çekim merkezi haline getirmek için, bilimde etiği hakim kılmak, bilimi insanlığın hizmetine sunmak için somut olarak ne yapmalıyız, hangi adımları atmalıyız? Her şeyden önemlisi, ülkemizin hedeflerine ulaşmasında, desteklerini istediğimiz bilim insanları ve ülkemizin bilimi için nasıl bir politika izlemeliyiz? Bu yönüyle ülkemizin Ar-Ge alt yapısı yetersiz olduğundan, devlet ve özel sektör olarak Ar-Ge’ye daha fazla pay ayırmalıyız. Ülkemiz üniversite sanayi işbirliğine gereken önemi vermeli ve teşvikler verilmelidir. Kalkınma planlarında alınan kararlar kâğıt üzerinde kalmamalıdır. Toplumumuzda bilimsel farkındalık oluşturulmalıdır. Toplumun geneli eleştiren, merak eden, sorgulayan bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Siyasal Otoritelerin ve Rektörlüğün Gölgesinde Bilim Üretilemez

Bilimin belirli ülkelerin tasallutunda olduğunu ve bunu kırmak gerektiğini söylüyoruz. Bu ülkelerin bu gücü tesadüf değildir ve olay bir günlük hikâye olmayıp, belirli bir sürecin sonucudur. Tüm bunların hepsinin temelinde özgür düşünce ve felsefe olmakla beraber, Demokritoslar, Aristotalesler, Pythagoraslar, Newtonlar, Keplerler, Galileler, Einsteinler vardır. Yani özgür düşünce ortamlarında akıl vardır, eleştiri vardır, bilimsel özerklik vardır ve tüm bunların da bir devlet politikası olarak uygulanması vardır. Ama acele etmemiz gerekmektedir, çünkü biz çözümsüzlüklere çözüm buluncaya kadar, dünya yeni levellere geçmektedir. Yukarıda söylenenleri yapabilmek için, bilime popüler önem vermek yerine, uzun dönemli stratejik planlar doğrultusunda yön vermeli ve bu politikalar, hükümetler üstü devlet politikası olmalıdır. Bilim için üniversiteler hayati değerdedir. Ama uygulanacak bu devlet politikalarının, üniversitelerde siyasal otoritenin ve rektörlüklerin gölgesinde kalmamış olması gerekir, siyasal otoritelerin ve rektörlüklerin gölgesinde bilim üretilemez. Özerk, katılımcı ve demokratik yönetim modellerinin uygulandığı üniversitelerde bilim üretilebilir.

Üniversiteler Toplumun Ana Sürükleyici Lokomotifleridir

Bilimin merkezi olan üniversiteler, sadece diploma dağıtan tabela kurumları değildirler ve bu yönüyle üniversiteler toplumun ana sürükleyici lokomotifleridirler. Üniversiteler, toplumun ufkunu açan, aydın yetiştiren, toplumun demokrasi kültürünü geliştiren, bilim üreten yapılar olmak zorundadırlar. Ama bunun yolu da üniversitelerin bilimsel ve kurumsal özerkliğe sahip olmalarıdır. Yani sadece üniversite sayısını artırarak, bilimde Cumhurbaşkanı’nın söylediği noktalara ulaşamayız. Akademide nicelikten ziyade niteliği hakim kılmak zorundayız. İlimle geçen bir gece, ibadetle geçen bin geceden hayırlıdır, aletlerin en hayırlısı kalemdir, bir şişe mürekkep, bir külçe altından hayırlıdır diyen bir kültürden geliyoruz. Yani bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.

Bu noktada bilime önem vermek, bilimde etiği yakalamak adına MEB’e, YÖK’e önemli görevler düşmektedir. Bilime gereken önemi vererek, bilim yaygınlaştırılmalı, gençlere sevdirilmeli, bilimin temel kavramları, başvurduğu yöntemler ve bulgular her yaştan gence öğretilmeli, onları bilimle, bilimsel düşünceyle tanıştırmalıyız. Ve sonuç; Cumhurbaşkanı’nın söylediği, belirli ülkelerin tasallutundaki bilimi, bilime önem vererek ve bilime etiği hakim kılarak, belirli ülkelerin tasallutundan kurtarabiliriz. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…

TEILEN